26 Haziran 2018 Salı

İÇİMDEKİ POLYANNA TİNERE BAŞLADI

KARİYER VAMPİRLERİ

Yıllarca özellikle iş hayatında çok yorum yapmayan,etliye-sütlüye karışmayan, konuşmadan önce en az iki kere düşünüp öyle düşüncelerini zikretmeye çalışan biri olmuşumdur. Şu an neden bu kadar fütursuzca, gayet rahat yorum yapıp, yazabildiğimi bilmiyorum. Sanırım dolan bardaklarımdan bir tanesi artık taştı. Ve artık içimde birikenleri paylaşmam gerektiği inancını tüm kalbimle hissediyorum. Yıllar evvel (sanki çok yaşlıymışım gibi) pek değerli patroniçelerimden biri (iş hayatında ezik dönemlerim)

 Özleyiş: Sen aslında her patronun istediği tipte bir çalışansın. Hiçbir şeye itiraz etmeyen, vur tokatı al ekmeği.. Aslında kastettiği oydu. :) Doğruydu. Kimseyle kötü olmamak adına susan. Toplantılarda fazla yorum yapmayan. Dedikoduya karışmayan. Kimse için art niyet, ayak kaydırma vss niyeti beslemeyen, iş arkadaşlarıyla konuşurken üslubuna dikkat eden... O dönemlerde ekip arkadaşlarım birbirlerine; ''Lan, ulan, saf ne olacak vb..'' şeklinde hitap edip seslerini yükseltirlerdi. Sevmedikleri biri varsa ve yeniyse ''sakın ona yardım etmeyin'' derlerdi. Tabiri caizse kapalı kapılar ardında iş yeri değil altın gününe toplanmış, kısır yiyip dedikodu yapan bir grup menopozlu kadın ortamıydı. Devlet dairesi zihniyetiyle en az 8-10 sene çalışıp bir yere gelememiş bir avuç beyaz yakalı topluluğu. Kimisi ispiyoncudur bunların, kimisi çirkef (aman kavga edeyim demeyin herkesi organize edip yapayalnız bırakırlar, öyle tanık olduğum biri vardı) Gerçi zamanla sizi de kendilerine benzetmeye başlıyorlar. Ya onlara benzeyeceksiniz ya da çemberin dışında kalacaksınız. Ya da köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı diyeceksiniz. Demezseniz de zaten dedirtiyorlar hiç merak etmeyin. Beyaz yaka dünyasıyla ilgili bir kısım deneyimlerimi paylaşmak istedim. Çünkü bu garip, samimiyetsiz dünyaya yeni başlayacak veya başlamış olan genç arkadaşlarım var. Özellikle birkaçının sosyal medya platformlarında iş ortamlarında ilk kez karşılaştıkları zor durumlarla ilgili destek isteyen mesajları gayri ihtiyari gözüme ilişti ve kayıtsız kalamadım. Belki yazılarımın bir nebze olsun yardımı olur. Kim bilir bu sahte dünyada yalnız olmadıklarının farkına varıp, biraz güç bulurlar. Çünkü içimdeki Polyanna tinere başladı ve kendime suç ortakları arıyorum.

Peki onu bunu bırak da işyerinde personel neden mutsuz olur? Bunu söyle dediğinizi işitir gibiyim. Bunun analizini, araştırmasını yapan çok sayıda kariyer uzmanı mevcut. Lakin ben kendi yaşadıklarımı da ekleyerek olaya biraz daha farklı bir boyut katmak istiyorum. Mutsuz olurlar çünkü yetki/terfi yani kariyerde ilerleme imkanı yoktur. Siz satış hedeflerinizi gerçekleştirip ekip birincisi de olsanız, amuda da kalksanız ilerlemeniz imkansızdır. Zaten etrafınıza baktığınızda göreceksiniz. Benim dönemimde takım liderimiz 10. senesinde lider olabilmişti. Buradan durumun vehametini siz anlayın. Sizden daha başarısız personellerin size emir verip işinize karışabilecek derecede şımartılmaları. Ya müdürün tanıdıklarıdır. Ya torpille işe başlamışlardır. Ya da başka nedenlerle  (satış yapamadığı için sizin satışınızın ona yazılması çünkü kendisi onu işe aldırmıştır ve üst yönetime benim aldığım eleman başarısız demesinler diye vs..) kayrılmaları neticesinde sizin gibi başarılı personelleri kaybederler. Can hıraş, pılınızı pırtınızı toplayıp yangından kaçar gibi ortamı terkedersiniz. 

mutlu (11)

Bir de personelin fikirlerinin önemsenmemesi durumu var. Toplantıda herkes gibi fikrinizi söylemeye çalıştığınızda; lafınız sert ve ani bir refleksle ağzınıza tıkılır, susturulursunuz. Bu gibi durumda elimdeki kurşun kalemi nasıl sıktıysam ortadan çatlamıştı. Tabi Türk filmlerindeki üvey anneler gibi diğer sevdiği-desteklediği personelleri aksine destekleyip, zorla konuşturmaya ve öne çıkarmaya çalışmaları da cabası...Şu külkedisi masalları durduk yere yazılmıyor. Üvey anne ve kötü kız kardeşler :) Profesyonel dünya bu durumlara şu an ''mobbing'' diyor. Ben o zamanlar sadece kendi kendine ağlayıp, kabuğuma çekilirdim ya da en sonunda dayanamayıp istifayı basıp olay mahallini terkederdim. Bu isyankarlık kolay elde edilmiyor. Genç arkadaşlarım: Malesef ki iş hayatı bir avuç filin çimenleri acımasızca ezdiği, senaristin çok da mutlu son yazmadığı bir film gibidir. Size tavsiyem bu filmde uzun metraj oynayabilmeniz. Dikkatinizi çektiyse ''oynayabilmeniz'' dedim. Çünkü bu dünyada duygulara fazla malesef ki yer yok. Bir anlamda psikolojik bir savaşın içinde olacaksınız uzun yıllar boyunca. İşler birkaç ayda kolayca öğreniliyor. Zor olan taraf  ''insan yönetimi'' yani sinirlerinizin çelik gibi olabilmesinde yatıyor...

Öyle anlar vardır ki sırf kendi egolarının sarsılması nedeniyle izzeti nefsinizle, gururunuzla bile oynamaya kalkarlar. Sırf çok saygıdeğer patronunuzu övüp onun değerli olduğunu hissettirmediğiniz için. Çok bilirim toy zamanlarımda patronumun bana niye sormuyorsun, benden öğrenmiyorsun diye triplerini, tuhaf gücenmelerini... Halbuki patrona oryantasyon sürecinde onca önemli işinin arasında gidilip rahatsız edilir mi diye düşündüğünüzü onu önemseyip saygı duyduğunuzu bilmezler. Aksine ona ben arkadaşlarımdan öğrendim derseniz kaplan gibi kükreyip ağır laflarıyla odada üstünüze bile yürümeleri mümkündür demedi demeyin. Hangi mertebeye gelirlerse gelsinler patronların da egoları olabiliyor. Poh pohlanmak isteyebiliyorlar. (Yalakalar bu nedenle hızla yükselirler) dipnot.



Kimi zaman da ayrımcılıklarla karşılaşacaksınız. Neden diye lütfen sormayın. Bazen gözünüzün üstünde kaşınız olduğu için bile olabilir. Abartmıyorum. Eğer çok başarılıysanız ki genelde bu yüzden olur. Ya bir gün onların yerine geçersiniz korkusu vs... Birçok neden olabilir. Kimi zaman mesai arkadaşlarınızın -sizden daha deneyimliyse- şantajlarıyla karşılaşmanız da muhtemel. Rakipsinizdir. Beraber sahada bir müşteriye gitmiştik. Müşteri benden iyi elektrik aldığı için sunumu benim yapmamı istemişti. Sırf adam benimle muatap olmasın diye beni zorla susturmaya çalışmıştı. Ofise gelince de müdüre benim ne kadar başarılı sunum yaptığımı söyleyeceksin. Yoksa oryantasyon sürecindesin. Seni şikayet edip kötülerim demişti. Korku filmi gibi... Elimizdeki tüm sunum materyallerini de bana taşıttırıyordu. Söylememe gerek yok sanırım. :)) Kimi zaman da hasta olup öksürmekten konuşamazken ki (telefonda iş yapan biriyim) doktora zar zor gitmeye izin alabilip tekrar ofise dönmek zorunda bırakılmıştım. Gelirken de yollarda kusarak...Buna karşın  evi boyandığı için diğer mesai aradaşıma izin verildiğimi söylemiş miydim?



Aslında yazılacak, söylenecek o kadar çok şey var ki... Yakın çevremden bizzat gördüm. Her gün eve ağlayarak gelen yakınlarımı. Abartmıyorum her allahın günü istisnasız eve ağlayarak geliyordu. Diğer arkadaşım koskoca beş senesini mobbinglerle geçirip artık hastalanma aşamasına gelmişti. Size bu gibi durumları çekin demiyorum. Ama sabırlı olup, direnmeniz bu kısım çok önemli -işinizde başarılı olmanız- eninde sonunda sizin kazanmanızla sonuçlanıyor. Ne kadar başarılı olursanız o kadar güçlü olacak ve eninde sonunda köprüyü geçtikten sonra sizi ezen iş arkadaşlarınızdan rövanşınızı alacaksınız. Birçoğumuz haksızlıkla karşılaşıyor ve koca koca lokmaları yutabiliyor. Ve eminim ki herkes bir gün kalbinin temizliğine göre ekmeğini öyle ya da böyle yiyiyor. Bana güvenin ;)
Sessizligi gevezelerden, hosgoruyu hosgorusuzlerden ve sefkatli olmayi kati kalpli merhametsizlerden ogrendim der Halil Cibran. Ve fisildar ardindan: "Ne tuhaf ki hicbir minnet duymuyorum bu ogretmenlere."
 Bu arada hikayenin sonunu merak edenler icin: Saat 12 de araba bal kabagina donusup ayakkabimi tabiki merdivende dusurmedim. Fakat hikayenin kotu karakterlerinin istisnasiz hepsinin ellerine esyalarinin tutusturulup gonderilmisligini buyuk bir hazla izledim. Dostlar eden eninde sonunda buluyor. Benim hikayem mutlu sonla bittiyse sizinki de bitebilir.

Sevgiyle...

17 Haziran 2018 Pazar

HAPPY FATHERS DAY

HAPPY FATHERS DAY- BABALAR GUNU

Hayattalarken kiymetlerini bilmek dilegiyle...Ve aslinda babasi hayatta olan kerkes hala cocuktur.

Çocuğu olmayan fakat yüreğinde sevgi,merhamet taşıyan her erkek babadır.


16 Haziran 2018 Cumartesi

SOKAK HAYVANLARI

HAYVAN SEVGİSİ

Herkese Tekrar Merhaba,

Bugün sizlere hayvanlar ve hayvan sevgisi üzerine bir paylaşım yapma gereği duydum. Malumunuz sosya medyada yer alan hayvan şiddeti haberlerini okumuşsunuzdur. Özellikle geçtiğimiz günlerde Sapanca'da bacakları kesilerek ölen yavru köpeğin haberini okuduktan sonra yüreğimde  tarifsiz bir acı hissettim.

Görsel:http://www.ensonhaber.com/bacaklari-kesilen-yavru-kopek-oldu.htmlsitesinden alınmıştır.

 Acı hissetmemek mümkün mü dediğinizi duyar gibiyim. Malesef ki bu acıyı hissetmekten çok uzak insan görünümündeki varlıklar halen aramızda dolaşıyor. Ailelere düşen en büyük görevlerden biri çocuklarını hayvan sevgisini aşılayarak yetiştirmesi. Kitap okuma alışkanlığı kazandırması ki bu bence en önemlisi. Neden mi? Çünkü kitap okumak demek, empati yapabilme özelliği kazanabilmek demek. Yani kendini  başkasının yerine koyabilme yetisi. Kitap okumak demek, suç işleme oranını en aza düşürmek demek. Kitap okumak demek, yüksek bir hayalgücü kazanmak demek...Kendini en iyi şekilde ifade edebilme gücü demek...Yaşama çok geniş bir pencereden veya perspektiften bakabilmek demek. Gerektiğinde esneyebilmek, esnek davranıp düşünebilmek ve davranabilmek demek. Sivri köşelerini törpüleyebilmek demek... Tüm acı ve aldığın yaraları onarabilmek, merhem olabilmek demektir kitap sevgisi...

 Hayvanlarda biz insanlardaki gibi bencillik, hırs, şehvet, intikam alma duygusu yoktur. Aksine biz insanoğlundan çok daha sevgi dolu, egosuz, ve minnet duyguları gelişmiş yüreğe sahiptirler. Ve tüm hayvanların şifacı özelliğinin olduğu inancındayım. Özellikle kedilerin. Bana kalsa tüm ofislere haftanın bir günü cuma günleri olabilir. Kedileri kucağa alıp okşanması görevini verirdim tüm çalışanlara. Üzerlerinde taşıdıkları tüm negatif enerjiyi atabilmeleri için. 

  Yurtdışında bazı hastanelerde hastalaraın tedavi süreçlerinde onlara moral ve motivasyon vermesi için kedilerden destek alınıyormuş. Evlerinizde hayvan beslemeye başlayın. Göreceksiniz ki hayatınızın her geçen günü renklenmeye, canlanmaya, enerji dolmaya başlayacak...Kendinizi tüm hayat amacınızı kaybettiğinizi veya daha depresif zamanlar yaşadığınızı hissettiğinizde sokak hayvanlarını beslemeye başlayın. Veya bir hayvan sahiplenin. Bu meşgalenizin sizi yaşama nasıl da tutundurmaya başladığını gün geçtikçe farkedeceksiniz. Benim de sokak hayvanlarını beslemeye başlamam tam da böyle hissetmeye başladığım anlara denk gelmişti. Şimdi bahçemizde sokak kedilerine düzenli olarak ıslak mama, kuru mama vss verip sevgileriyle besleniyorum.


Bir kafe veya lokanta işletmecisi olsam.Tüm arta kalan yemekleri atmak yerine sokak hayvanlarına dağıtılmasını sağlardım.Yapan yerler vardır umarım. Bir de evinde kedi veya köpek bakanlara tiksinerek, huylanarak bakan kişileri anlamakta cidden zorluk yaşıyorum. Sözde titiz insanlardır sorsanız kendilerine... Sözde seviyorlardır da evde uygun bulmuyorlardır. Hele ki bazıları vardır ki onlara göre: Köpek giren eve melek girmezmiş. :)) Özellikle bunu sona sakladım ki cehalette hangi seviyelerde olduğumuzu göstersin diye... Özellikle kimileri vardır ki okurkan bile tüm vücudumun buz gibi olduğunu hatırlıyorum. Resmen kanım çekilmişti. Sokak hayvanlarını besleyen bir sanatçının fotoğrafının altına yorum yapmış bir zavallı. '' Bir aç insan veya çocuk beslemezsiniz ama'' diye yazmış. Bunun yorumunu sizlere bırakıyorum. Sadece gülüyor, acıyor ve ne kadar da dünyayı, canlıları özetle yaşamı algılayan gözlerimizin, kalplerimizin farklı olduğunu görüp sadece onlar için üzülüyorum. Söylememe gerek yok herhalde bu insanlarla bir hiçbir paylaşımım veya arkadaşlığımın olamayacağı gerçeği...








BUGUN NEREDEYIM?

SUSHICO

Herkesin Ramazan Bayram'ını kutlar, sevdiklerinizle beraber keyif ve huzur dolu bir bayram dilerim.

Bugün Kendimi Kanyon'daki Sushico'da buluverdim. Uzun zamandır Sushi yememiştim.

Eğer ki bir gün yolunuz düşer de sushi yemek isterseniz ''California Roll'' unu şiddetle öneririm.

Yolların açıklığı, trafiğin olmayışı, alışveriş merkezlerinin tenhalığını gördükçe bayramların hiç bitmemesini istiyor insan.💗💗💗



5 Haziran 2018 Salı

SU AN NEREDEYIM?

KAHVE DUNYASI



Herkese Selam,

Arkadaslar sikici bir sali gununde kendimi Kahve Dunyasi'na atayim dedim

Genelde son 2 senedir gittiğim cafelerde latte, mocha yerine filtre kahveyi veya Americano'yu tercih ediyorum. Kilo kontrolu demek ac kalmak degil aksine tercihlerinizi degistirmektir. Belki duymussunuzdur. Iceceklerin kalorileri hic de masum değil. Dolayısıyla şeker ve kalori oranı en az olanlara yönelmekteyim.

Özetle yediğimiz yemeklerin şeker oranlarını hesap ederken yanımızda duran düşmanları gözardı edebiliyoruz. İçtiklerinize de dikkat etmenizi öneririm.

Sevgiyle...

White Chocolate Mocha: 400 kalori
Iced White Chocolate Mocha: 330 kalori
Sicak Cikolata: 320 kalori
Caffe Mocha: 290 kalori
Kalori değerleri: yemek.com isimli siteden alinmistir. Detaylarina bakabilirsiniz.
https://yemek.com/starbucks-kalori-degerleri/sayfa/19


Sekersiz hayatin faydalarini gormeye basladim sanirim. Kilolarin bir kismi gitti mi ne?

😁


3 Haziran 2018 Pazar

PAZAR DEMEK BAKIM DEMEK


SARISIN VE MASKELI


Herkese Merhaba,

Soyulabilen maskeler uzun zamandir cilt bakimi rutinlerim arasinda yer aliyor. Neden derseniz: Oncelikle tembel biri olarak yuz yikama vss sevmiyorum.Bu tarz urunlerle yuzumu ugrasmadan soyarak temizleyebiliyorum. Ikincisi: tum gozeneklerime biriken siyah noktalari alabiliyor ve cildimi pamuk gibi bir hale getiriyorum. 

Su ara Bee Beauty Markasini kullanmaktayim. Etkinden gayet memnun kaldigimi soyleyebilirim. Daha once Procsin'in siyah olanini kullanmistim. Maske yapildigina gore artik Turk kahvesi keyfi yapabilirim. Benden bugunluk boyle.. umarim pazar gununuz keyifli ve benimkinden daha hareketli geciyordur.



Mutlu Pazarlar...
Sevgiyle