14 Ekim 2018 Pazar

BİR GARİP 90


   Kendimi bildim bileli hep tv'den nefret ettim. Halen nefret ediyorum. Bir iletişim fakültesi mezunu olarak kitle iletişim araçlarından nefret etmek birçoğunuz için garip karşılanabilir. Düşünsenize çanak antenlerin olduğu dönemleri görmüş ve Reha Muhtar gazeteciliğine şahit olup ve Saadettin Teksoy Programlarıyla devreleri yanmış biriyim ben. 

   90'lı yıllarda çocuk olmak okuldan gelip, Tv'de Hugo izlemek demekti. Programa bağlanıp telefon tuşlarına basarak oynadıkları hani şu garip program. Rosalinda izleyip Hizmetçi Asminyez'e üzülürdük. Haftasonları erkenden uyanıp Taş Devri, Jet Giller seyredip birbirimize anlatırdık.Gerçi ben onlardan da sıkılırdım ya bakmayın. Tuhaf bir çocuktum ben. Herkesin ayılıp bayılarak saatlerce karşısından kalkmadığı ekran başında en fazla yarım saat geçirebiliyordum. Şimdi ise tv açmıyorum dediğimde eminim ki birçoğu içinden dalga geçip inanmıyordur. Tabi canım sen hep belgesel izliyorsun en kaliteli şeyleri sen biliyorsun diye ağız burun büküyorlardır. O yıllarda hiçbirimiz henüz x,y,z kuşağı olarak sınıflandırılmamıştık. Enerjik olanlarımıza henüz 'hiperaktif' tanısı, ufak kardeşlerimize de '4 yaş sendromu' denilen adlandırmalar yapılmamıştı. Hiçbirimiz sendrom mendrom yaşamadık. Annemin söylediğine göre... 
Ä°lgili resim



    Üzüldüğümüzde, canımız yandığında bir-iki arkadaşımızla dertleşir hemen kendimize gelirdik. Dışarıda oyun oynar, hayaller kurardık. Sonra kötü kalpli cadı geldi ve zehirli elmasını hepimize birer birer yedirerek kurduğumuz hayalleri yıktı. Uzun yıllar uyanmamak üzere derin uykuya daldık.


 Uyuduk ve uyumaya devam ediyoruz. Çünkü bizler ürkek bir ceylan gibi yetiştik. Gündüz okulda kişisel sorunlarını el kadar çocuklardan çıkaran öğretmen müsvettelerinin hışmına uğrar, akşam evde Tv'de öldürülen gazeteci ve profesör haberlerini izlerdik. Hani arabasına bomba yerleştirilip aydınlarımızın yok edildiği haberler. Bu yüzden herkesden her seyden korkan bir nesiliz biz. Eşek kadar olup Üniversite'de konuşup söz almaktan korkarız, birinden hoşlanırız açılmaktan, hakkımızı aramaktan, maaşa zam istemekten veya işyerinde yüzyüze konuşup çözebileceğin konuları mail ile halletmeye çalışırız. Çünkü deliler gibi korkarız iliklerimize kadar hemde. Çünkü hayal kurduğumuzda; öğretmenimiz 'yine hayal alemine mi daldın' diye alay etmiştir. Konuşmuşsundur adın tahtaya yazılmıştır. Bizim nesil bu yüzden sorunlarını konuşarak çözemez. Ya zorbalaşır ya da yüzleşmekten kaçar.


  Peki hiç güzel şeyler olmadı mı? tabi ki oldu. Mesela sokaklarda elimizde yiyecek alıp çıkmanın ayıp olduğu öğretildi. Aç insanların olabileceği bu yüzden evde yemek yemenin daha doğru bir hareket olduğunu anlattılar. Şimdi ise insanların elinde kahve, sandviç geviş getire getire metrolarda yolculuk ediyor. Vahşi Kapitalizm bunu modernlik, gelişmişlik düzeyi olarak empoze ederken tüm değer yargılarımız birer ikişer vahşice sömürülmeye devam ediyor. Diğer hatırladığım güzel şey ise; bizden büyük öğrenciler abilik, ablalık yapardı. Ben Seren Serengil gibi bir dönemin kolejli familyasındandım. :) Anadolu'nun en ücra köşesinde tek katlı bir devlet okulunu da gördüm bütün hocalarının İngiliz olduğu Koleji de... Sanırım bu yüzden garip ve tutarsız bir kişiliğim var. Birçoğunun garip olarak adlandırdığı,özgür ruhlu ve gizemli kız. Kolejde iken ilkokul, ortaokul ve lise hep beraberdik. Ben ilkokuldayken bahçede oynarken lisedeki ablalar, abiler başımı okşardı. Şimdi biri başımızı ancak taciz amaçlı okşayabiliyor. Ne acı değil mi? Kantinde kalabalıkta tost almaya çalışırken lisedeki ablalar kendinden önce bize alırdı tostumuzu. Elimize verir sonra kendisine alırdı. Şimdi bu hareketleri görebiliyor musunuz diye sormayacağım. Cevabı hepimiz biliyoruz.


 Sonra ne mi oldu ÖSS denilen çoktan seçmeli sınav gerçeğinin sağlam yumruğunu yedik. Öyle bir geçirdi ki ağzımız, burnumuz yamuldu. Uzun yıllar da kendine gelemedi. Büyüdük iş güç sahibi olduk. İş yerinde kimseye güvenmememiz gerektiği, herkesin potansiyel düşmanımız olacağı ve her an ayağımızı kaydıracak, arkanızdan konuşan pislikler olarak tembihlediler. Bir yere gelmek için birinin üstüne basman gerektiği, çevrenin daima Amerikalarda okumuş iyi aile çocuklarından olması gerektiği çünkü Amerika'da okumak mühim meseleydi... Hem bizim için potansiyel tehlike olabilecekleri tembihlenirken diğer taraftan yükselmek için birilerinin ezilmesi gerektiği gibi tutarsız öğütler dinledik...Sevmeyi, aşık olmayı acı çekmek ve arabeske bağlamak olarak algıladık. Birine seni seviyorum diyemedik. Tam aşık olduk derken en ufak hareketinde sırtımızı dönüp gittik. Dedim ya biz kafası karıştırılmış, tutarsız kuşağız. Acıyın bize.


Selam olsun tüm sevip de kavuşamayanlara... Bağrı yanıklara... Hey gidi hey!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.