16 Ocak 2020 Perşembe

ACILARIN ÇOCUĞUYUM



ACILARIN ÇOCUĞUYUM

Ekmeğin aslanın ağzında olmasını bırakın midesinde olduğu bir ekonominin içerisinde kendisine yer edinmeye çalışan zavallı beyazyakalı için hayat sadece senaryosu kötü yazılmış bir korku filminden ibarettir. Yabancı filmlerdeki bir grup gencin ne hikmetse hep ormanda kaybolduğu ve yolun sonunda da ne hikmetse hep boş bir klübede geceyi geçirmeleri kadar sıkıcı bir dünyadır iş dünyası…
Maskeli, elinde testeresi olan sapık , bizim zavallı şımarık ergenleri kovalar da kovalar… Sevgili olan Benjamin ile Jessica bizim sapık testerelinin ilk kurbanları olacağının ne yazık ki farkında bile değildir. Şayet bu katilin elinden kurtulabilirlerse ileride kurumsal dünyada adına CEO, Satış Direktörü, İş Geliştirme Direktörü vs.. uzatabileceğimiz havalı kartvizitlere sahip patronlarının saldırılarına maruz kalacaklardır. Büyük balığın her daim küçük balığı yediği bir ‘’ekosistem’’ (bu kelime beyazyakalılar arasında çok havalıdır bolca kullanın) de hayatta kalmanız için birtakım kuralları ve kurallara uygun mizaca sahip olmanız gerekmektedir.
Gelelim esas hepimiz için önemli olan noktaya: Sapık, pardon patron tiplerine…Hepimizin hayal gücüne göre bunları sayısız kategoriye ayırabiliriz. Eminim ki çoğumuzda bu potansiyel var. Lakin ortak noktada buluşabileceğimiz bir tip var ki bundan bahsetmezsem orta yerimden çatlarım. ‘’Makasçı’’ ya da daha çok ben ‘’fındıkçı’’ demekten hoşlanıyorum. Yanaklarında bir avuç fındık varmışçasına tıknaz, boğuk bir konuşma şekilleri vardır. Ne dediklerini kendileri bile anlamaz. Krizden çıkışlarını, girişimciliklerinde bilmem kaçıncı yılında halen sektörde nasıl hayatta kalabildiklerini şirketten çıkardıkları personele bağlarlar. 20 kişi yerine 9 kişiyle de 1 milyon ciro yapılabileceğini savunurlar gevrek gevrek… Bu firmalar çoğu kez batma eşiğine gelir. Gemi batarken de gemiyi ilk terkeden fareler, pardon bu tip patronlar olur. İşten çıktıktan sonra da ‘’ben onları uyarmıştım’’ derler. Çoğu kez bu işletmeler maaşları geç öder. Ve ne tuhaftır ki aylarca maaş ödenmemesine karşın bazı personel iş yerini terketmez. Evliyim çoluğum çocuğum var der. Kardeşim zaten para alamıyorsun çocuğun çıkmasan da aç bu neyin kafası? Diye sormak istersiniz ama kendinizi frenlersiniz. Buna Stockholm Sendromu deniliyor sanırım. Hani zamanla katiline aşık olan insanlar vardır ya aynı onun gibi bir durumdur bu. Kadın sevgilinin tartaklamasına, psikolojik şiddet göstermesini normal bulur. Hatta tartaklamasının kıskançlıktan kaynaklandığını, hatta çok sevmesinden dolayı bu şiddeti gösterdiğini övünerek anlatacak kadar şuurunu kaybetmiştir.
(BKNZ:STOCKHOLM SENDROMU)

Maaşların düzensiz, geç ödendiği yerde kalmak aklını peynir-ekmekle yemekle eşdeğerdir.  Bir de çoğu kez durum şu şekilde cereyan eder: Tüm personeli toplayıp, şirketin küçülme kararı aldığını ilan ederler. Çoğu kişinin çıkarılacağını… İşte finansal durumları hiç iyi olmadığından dert yanarlar. Sonra bir bakarsınız ki durumların kötü oladuğundan dert yanan makasçı müdürlerin altlarında jipler, sevgilileriyle gittikleri 5 yıldızlı oteller, hastasonu gezileri, lüks otellerde yaptıkları brunchlar… Bu nasıl finansal kötüye gidiş dersiniz. Müdürlerin bu gibi bir durum karşısında hayatlarında hiçbir değişiklik yok. Kendi hayatlarına hiçbir çeki düzen getirme hali yok… Bu gibi yerlerde hiçbir zaman durmamanız emin olun ki uzun vadede sizin hayrınıza olacak. Şirketini yönetemeyen, hesabını, kitabını yapamayan tutarsız zihniyetlerin yönetmeye çalıştığı yerlerin sonu batmaktır. Mutsuz bir işte ve ruhsuz insanlardan oluşan bir yerde yaşamak veya çalışmak seni sen olmaktan çıkaracaktır dostum. Yanlış yapıyorsun….
İş dünyasının dengesizliklerine dair ‘’yuvarlanmış’’ cümleler değil gerçeklerini dürüstçe okuyabileceğin bir kitap önerisi istersen zira ben çok faydalandım.
 ‘’Hakan Yel’’in ‘’ TÖRKİŞ BİZNIS SITAYL ‘ını okumalısın…



25 Mart 2019 Pazartesi

BAK BEYİM SANA İKİ ÇİFT LAFIM VAR...



Bugünkü yazımı her zaman olduğu gibi derdi, tasası bitmeyen beyaz yakalı sorunlarından en mühimi olan  'işsizlik' konusunu ele alacağım. Özellikle iş hayatına yeni başlayacak olan kişiler için belki faydalı olur. Benim dönemimde yani on-on iki sene evvel okurken çalışmak yaygın değildi. Daha doğrusu varsa da bu kadar önemli olacağını idrak edememiştik. Üniversitede sınıf arkadaşlarımın bir çoğu benim gibi sadece derse girer, notlarını alır ve sınavlarına girerdi. İletişim fakültesi öğrencileri olarak staj zorunluluğumuz yoktu. Fakat ben ve bazı arkadaşlarım stajımızı yapmıştık. İyi ki de yapmışız. Biz saftirik saftirik hayatın sadece dersten ve teoriden oluşabileceğine kafa yorarken aramızda akıllı olanlarımız hem çalışıyor hem de okula geliyordu. Gerçi devamsızlıkları belki not ortalamalarını etkiliyorduysa da bizden daha akıllıca hareket ettikleri su götürmez bir gerçek. Bak azizim: Zeki olmak ile akıllı olmak aynı şey değil. İş hayatına başlıyorsan her ikisine de sahip olmak zorundasın. Çalışan sınıf arkadaşlarımdan daha yüksek not alıp burs kazanıp kendimi zeki olarak nitelendirirken akıllı olmayı başaramamıştım. Ben ve benim gibi çalışmamış olan tüm arkadaşlarım da tabi... Akıllı olmak biraz kurnazlık, biraz strateji ve biraz da cesaret gerektirir.Yani başarılı olup, yükselerek kariyerinde ilerlemek isteyen beyaz yakalı da bulunması gereken vasıf. Tabi torpilsiz kendi tırnaklarınla yükselmek istiyorsan? Benim durumum biraz da aldığım bursu kaybetmemek idi. Notlarımı devamsızlıktan düşürürsem bursumu kaybedebilirdim. Bu banahe mi? yapmak isteyen yine yapardı diyeceksiniz. Bir hafta grip olduğum için okula gidemedim diye 80 lik sınav kağıdım: karşılığı BA dır CB vermişti çok saygıdeğer hocam. Tez savunmamı yaparken de benim adımı niye teşekkür ettiklerinin arasına yazmadın diye çemkirmişti? (bendeki de ne kinmiş 😆 ) Esas konumuza tekrar 'u' dönüşü yaparak; tüm bu çalışan arkadaşlarım mezun olur olmaz iş budular. Şu an da birçoğu çok iyi konumda. Yani artık okuyanların çalışmama gibi bir lüksü yok. 


Çevrenizde torpiliniz varsa ve iyi mevkilere gelmişlerse iş bulmada  zorlanmayabilirsiniz tabi. Akrabalarınıza pek güvenmeyin derim. İşin özü: kan bağınızın olduğu hiç kimseden umutla size yardım edeceklerini beklemeyin. Bu kötü haberi vermek istemem ama hiçbiri size yardım etmeyecek. Müdür de olasalar CEO da olsalar güvenmeyin derim. Çok yakın arkadaşlarınıza da güvenmeyin. Samimiyetinizin olduğu hiç bir canlıdan bir şey, bir yardımın uzanacağına inanmayın. Çünkü o eller hiçbir zaman uzanmayacak. Kendi kayığınızı kendinizin çekmesi gerektiğini acı gerçeklerle yüzleşerek öğreneceksiniz. Gamlı baykuş gibi sürekli negatif yorumlar yapsam da gözlemlediklerim hep bu olmuştur. İstisnalar kaideyi bozmaz tabi... Neden en yakınlarımız hele en yakınlarımız bunu yapar ki dediğinizi işitir gibiyim. Biraz kıskançlık, biraz ego, biraz da aman canımm sendecilik. Yani boşvermişlik sendromu. Filmlerde de katil hep en yakınlardan biri çıkar. Akrabalarımdan biri: Özleyiş (iş bulma sitelerinin birini söyleyerek) oraya gir X firmasının ilanı var oraya başvur demişti. Ona göre bu yardım idi. Benim yardım etme anlayışım ise; müdür olmadığım halde çalıştığım işyerinde boşluk oluştuğunda arkadaşımın özgeçmişini bizzat ellerimle yöneticimize veya insan kaynakları direktörümüze vermek olmuştur. Bu arada akabinde kendi ablasını müşterilerinden birinin şirketine/oteline soktuğunu duymuştum. 😊 Takside bize misafirliğe gelirken bana ''ben müdürüm'' yol ücretini tabii ki ben öderim demesini biliyorsun ama zalımın gızı. Müdür olduğunu her fırsatta suratımıza vuruyorsun.


Bence ilk işin iyi yazılmış bir özgeçmiş hazırlamak olsun. İyi derken düzgün bir Türkçe, arkası beyaz fonlu, resmi giyimli bir fotoğrafın ve word dosyasında muntazam hazırlanmış olması... Bu şimdi öneri mi yarım akıllı? dediğini duyuyorum. Ezme beni. Yıl olmuş 2019 instagram fotoğrafını koyup, özgeçmiş gönderenler var. Ya da farklı olmak adına hikaye anlatır gibi yaptıklarını yazanlar... Aramızda kalsın Linkedin'de ayakta firmasının logosunun önünde, ellerini çapraz kavuşturmuş, takım elbiseli fotoğraflara gıcık oluyorum. O eller illa çapraz kavuşturulacak. Sanki hepsi çok mühim işler yapıyorlar. Sanki dünyanın en yüksek IQ suna sadece onlar sahip ve biz ezikler bunu anlayamıyoruz. Satış müdürü olup Elon Musk edasıyla etrafta caka satarlar. Sahaya geçmiştir. Hoop hemen ünvanı ''Kurumsal Satış Yöneticisi'' olur haspamın. Yanına gidip bağırasın gelir. Sen Saha Satış Sorumlususun. Bu neyin havası? Sahada satış yapanların hepsi ne hikmetse yöneticidir. Tele Pazarlamacılara da 'Tele Satış Yönetici'leri densin. Hiç rastlamadım nedense. İçlerinde hem karakteriyle hem başarısıyla beğendiğim arkadaşlarım var. Ama sayısı 15 kişilik ekipte bir veya ikiyi geçmez. Saha Satış Yöneticisi olarak kasılıyorsun ya senin bu vasfı hak etmediğini, taşıyamadığını ve başarılı olmadığını anlıyoruz hiiç merak etme. Neyse fazla gömdüm farkındayım. Lakin bu kavram kargaşalarını düzeltmek de lazım. Siz ünvanınızı öyle yaptınız diye enayi değiliz ki yiyelim. Değil mi ama?


(Meşhur eller çapraz kavuşturulmuş beyazyakalı pozu)
(Eller kavuşturulmuş, ayaklar çapraz savunma ve tedirginlik imajı veriyor. Benden söylemesi)

Adam Boğaziçini bitirdi ve sadece stajı var diye hemen yeni girdiği iş yerinde ''Brand Manager'' yani ''Ürün Yöneticisi'' olur. Güzelim şimdi okuduğun okul da gittiğin Amerika'da kurtarmıyor. Şimdi Amerika ve Londra'ya gitmeyeni dövüyorlar. Üniversite bitirmeyeni de kezzaplıyorlar. İtiraf edeyim: Kendisini hiç sevmesem de bir iş arkadaşım vardı. Kız benden baya yaşça küçük ve lise mezunu. Yanında da Boğaziçi mezunu başka bir arkadaş var. Kendisinden haz etmesem de dürüst olmalıyım. Çalışkanlığı ve kabiliyetiyle Boğaziçili'ye açık ara fark atıyordu. Hem işi daha kolay kavrıyor. Hem işini sahipleniyor ve takip ediyor. Hem de çok kurnaz. Kendisini ifade edişi de yine otuz tane Boğaziçili'yi cebinden çıkarır düzeydeydi. İyi okullara girin. Avantajları elbette var. Olacak da. Lakin çok güvenmeyin. Çünkü ben yönetici olduğumda bitirdiği yere bakmayacağıma eminim.

(Fotoğraf: Hürriyet.com.tr) Marmara Üniv Pilav günü)

Yeni mezun iş arayan arkadaşım: Üniversitenin pilav günlerine muhakkak git. Ben gitmezdim. Şimdi kafamı duvarlara vurup dağıtasım geliyor. Oralarda iş hayatına atılmış birçok senden yaşça büyük kişilere ya da çok samimi olmadığın ama sima olarak tanıdığın kişilere rastlayacaksın. Hatta bazılarıyla yeni tanışacaksın. Onlara iş aradığından bahsedip iletişim bilgilerini ver. Çekinme. Doğum günü partilerine davet ediliyorsan muhakkak git. Orada tanıştıklarına arayışından bahset ve yine bilgilerini paylaş. Sosyal medya da Facebook vs.. işsiz olduğunu yaz. Dönüş olacaktır. Hatta dönenlere dikkat et. Genelde çok samimi olmadığın arkadaşlarının arasından gelecektir. Çok samimi olmadığın kişilerin sana karşı kıskançlığı, ön yargısı vss olmadığı için yardım edecektir. Linkedin'i de iyi kullan. Saçma sapan içerikler paylaşmak yerine kendini tanıtabileceğin yayınlar paylaş. Ben yazı yazmayı, araştırmayı sevdiğim için bu tarzda paylaşımlar yapardım. Genelde konusu 'iş yaşamı, beyazyaka' olmasına dikkat ederek. Bir laf vardır: İnsanları tanımak istiyorsan duvarına astıklarına, dinlediği müziklere, okuduğu kitaplara bak demişler. Buna emin olabilirsin. Gerçekten bu platformlardan birçok teklif gelmiştir. Önemli nokta kendini oralarda nasıl yansıtabildiğindir.

23 Mart 2019 Cumartesi

SATIŞÇI DEĞİL SATICI



Satıcı denildiğinde aklımıza ilk gelen şey elinde çantası, takım elbiseli, saçları iyi traş edilmiş-fönlü, makyajlı, ve suratında samimiyetsiz gülüşle karşımıza dikilip, ürün- hizmetinin faydaları hakkında ikna edici cümleler kuran kişiler olarak yorumlarız. Sahi ‘satıcı’ bunlardan mı ibaret? Tabiki değil…


Kazıdığınızda altında ne kadar derin bir su barındırdığını ancak iyi satıcıları gördüğünüzde anlıyorsunuz. İyi derken nasıl iyi? Neyin iyisi? Cancağızım, soyut bir kelimeden yola çıkarak konuyu kalemimin gücü yettiğince açıklamaya çalışacağım.

Günümüzde fiziği düzgün, uzun boylu, zayıf kadınlar ve erkeklerin bu meslekte şanslı olduğu düşünsek de bence ‘güzellik’ aynı gönül ilişkilerinde olduğu gibi bir yere kadar işinize yarıyor. O manken fiziğinizin dışında bazı yetkinlikleriniz yoksa üzgünüm ama sizi hiçbir yere götürmeyecektir. Yapılan araştırmalar uzun boylu kişilerin dünya genelinde kısa boylulara göre işe kabul edilmede daha avantajlı olduğunu göstermiş…

Geçenlerde okuduğum bir makalede ise güzel kadınların yükselmede işe kabul edilmenin aksine zorlandıklarını göstermiş. Yani Türkçe meali; hem güzel hem de zeki, başarılı olmanın insan psikolojisindeki kabul edilmemesi gerçeği… Yani önyargılar… Aptal sarışın olayının ‘’Marilyn Monroe’’ dan çıktığını biliyor muydunuz? Rol aldığı filmlerde 'seksi' 'çekici', insanı cezbeden şuh kahkahaları ve gözalıcı kıyafetler giydi diye üzerine yapıştırılan bu etiket günümüze kadar gelmiştir. 


Birçok insanın birine karşı hasetlendiğinde, öfkelendiğinde ya da başarısını gölgelemek istediğinde yaptığı gibi... Kadın, neredeyse tüm erkeklerin hayran olduğu, başarılı, dikkat çekici ve gitgide şöhretinin tüm dünyaya yayılma gücü olduğunu fark edenlerin başvurduğu şey 'aptal sarışın' hıh! olmuştur. Dediler de ne oldu? Genç yaşına tüm bu başarıyı sığdırıp, kendi ülkesinin sınırlarını aşarak tüm dünyanın tanıdığı biri haline geldi. Hatta Birçok sanatçı halen kendisini taklit etmektedir. (bknz. Seda ablamız 😊)


Beyaz kıyafeti, yüzündeki beni, sarı dalgalı saçlarını... Hangi aptal, ''ikon'' olabilmiş? ya da hangi esmer, bu aptal sarışın kadar efsanevi ikonik yıldız olabilmiş? Bu arada gerçek IQ'su 168 (kaynak: Vogue Dergisi) bu durum: 350 bin kişiden sadece birinde görülüyor. 


Esas konumuza dönecek olursak artık insanların çoğu satıcının güzeline değil nezaketine, uzun boyuna değil düzgün Türkçesine, makyajına değil ahlakına, gevezeliğine değil sözüne sadık oluşuna bakıyor. Yani iyi bir satıcı sanılanın aksine çok konuşmaz. Önce bu konuda bir anlaşalım. Vasat satıcılarının kendilerini savunma biçiminden dolayı yayılmış bir efsanedir...

Verimli, çalışkan ve başarılı olanların en temel özelliği: zekice sorular sorabilmesidir. Einstein'ın bir sözü hemen aklıma gelir. Der ki: ''Bir insanın zekasını verdiği yanıtlardan değil sorduğu sorulardan anlarım.''

İkinci temel özelliği ise çok iyi bir 'dinleyici' olmasıdır. Sakin ve dengelidir. Cevap vermek için karşısındakini dinlemez. Anlamak için dinler. Günlük hayatınızda bir düşünün kaçınız karşınızdakini anlamak için dinliyorsunuz? Ne dediğini tam yorumlamadan direkt cevap vermeye yoğunlaşıyoruz. Bu da iletişim kazalarına yol açıyor.


Satış mesleğinde bir satıcı olarak en zorlandığım nokta sabırsız oluşum olmuştur. Karşımdakinin konuşması bitmeden sözünü bölüyordum. Bir keresinde telefonda bir firmanın yetkilisinden randevu ayarlamaya çalışırken sağlam bir azar işitmiştim. Lafını bölmüştüm. Hızlı düşünüp, hızlı hareket eden, hızlı işlerini bitiren biriydim.(kırmızı-mavi profilde yani panter- baykuş) Satıcılar bilir. Hırslı ve sonuç odaklı profildeki satıcılardan olduğum ama karşımdakinin aksi özellikte olması nedeniyle iletişim kazalarına yol açmıştı. Ne zaman yavaşladım, karşımdakini dinledim. O zaman satış rakamlarım arttı.

Sadece iyi dinlemek yeterli mi? tabiki değil. Telefon yoluyla ve yüz yüze görüşmelerinizde daha etkili, verimli tabiri caizse ikna edici görüşmeler elde edebilmeniz için kurduğunuz cümlelerde 'anahtar' kelimelerden yararlanmanızı ''şiddetle'' (anahtar kelime) öneririm.

Örnekler: ''Tasarruf'' edin. ''Faydalı'' hizmetler, ''Değer'' katar. ''Size özel'' tekliftir. Hizmetimiz, Size ve ekibinize ''Zaman Kazandırır.'' gibi...

Eğer satış mesleğinde çalışıyorsanız ya da kendinizin ve müşterilerinin kişilik özelliklerini öğrenmek istiyorsanız. Birçok kariyer uzmanı bu alanda testler yapmaktadır. İnsan değerleri departmanınıza ekiplerinize bu alanda gerekli eğitimlerin uygulanmasını talep edebilirsiniz. DISC analizi olarak geçiyor. Benim sonucum: DC çıkmıştı. 😜 ve panter-baykuş...


13 Mart 2019 Çarşamba

FİLM ÖNERİLERİ

ORTAK (The Associate)

1996- Komedi


Whoopi Goldberg deyince şüphesiz birçoğumuzun aklına ''Yırtık Rahibe'' filmindeki muhteşem performansı gelir. Lakin Kendisi bu filmden ibaret değil. The Associate (Ortak) filminde de aynı sempatik, komik, samimi oyunculuğunu izleyip keyifli dakikalar geçireceğinize eminim. Whoopi, filmde iş hayatında bir 'Kadın' olarak yükselmenin zorluklarını yaşarken bunu trajikomik bir olaylar silsilesi şeklinde seyirciye yansıtıyor. 

Erkeklerin hakimi olduğu iş dünyasında varlığını koruyup ilerleyebilmenin yolunu 'erkek' kılığına girmekte buluyor. Eğlenerek izleyeceğinize inanın hiç şüphem yok... Özellikle kadın beyaz yakalılar haydi indirin ve izleyin...



14 Şubat 2019 Perşembe

YAKAM BEYAZ BEYNİM AYAZ-(MOBBİNG)


  Lise ve Üniversite yıllarında iken şu lafları birçoğumuz işitmişizdir: ‘’Sen okulu bir bitir, asıl gerçek hayatı o zaman göreceksin.’’ Evet. Ezeli rekabetin, hırsın, öfkenin, bastırılamayan ve denetlenemeyen kıskançlığın, haksızlıkların en çetinini iş hayatında görüyor insan. Ama şu da unutulmasın ki okul hayatı da bunun sinyallerinin verildiği ilk yerlerdir. Öğrencilik yıllarımda birçok sınıf arkadaşımın güzel sunum yapmam ve iyi puan almam nedeniyle tahtaya hep en son çıkmam için ellerinden geleni yaparlardı. Bazen de içlerindeki kıskançlığı ‘’Aaa inekler geliyor’’ diyerek ben ve benim gibi başarılı arkadaşlarımı ötekileştirmeye çalışırlardı. ‘’Bunların topunu imha edeceksin’’ diyenini bile duydum. Çan eğrisi gereği çıtayı yükseltiyormuşuz. Bu yüzden onlar düşük puan almak zorunda kalıyorlarmış. Tüm bu örnekler okul hayatından iş hayatına geçen beyaz yakalı için sadece birer provaydı. Asıl mobbing denilen nam-ı değer zorbalıkların kat be katını yaşayacağından habersizdi.




  İnsan çalıştığı yerde karşılaştığı tüm olumsuz durumlar karşısında kendini yapayalnız ve çaresiz hisseder. Sanki koskoca şehirde binlerce çalışanın içinde sadece kendisi bu durumlarla karşılaşıyordur. Sevgilimiz terk eder,  evlisinizdir eşiniz aldatır. Ya da herhangi bir sağlık sorunu yaşarsınız ve bu durumu yeryüzünde sadece siz yaşıyor gibi hissedersiniz. Öyle savunmasız, güçsüz, yapayalnız… Halbuki sizinle beraber tüm bu acıları paylaşan bir sürü insan var. Hani insan, insanın zehrini alır diye bir söz vardır. Hissettiklerinizi paylaştıkça sizin yolunuzdan geçmiş olan çoğu insanın varlığını fark edersiniz. Kişisel gelişim kitaplarını sevmem. Çünkü hemen hemen hepsi hiçbir çözüm üretmez. Sorunlarınız karşısında ne yapmanız gerektiğini bilmemeniz nedeniyle bu kitaplara sığınırsınız. Çözüm arar, arar son sayfaya kadar okur fakat genel geçer sözlerden başka bir şeye rastlayamazsınız. Kişi kendini kapana kısılmış gibi hisseder. Bu kitaplar: ‘’İçindeki gücü hisset’’ ‘’Sen Özelsin’’ “Hiç risk almayan kişi, belki acı ve üzüntülerden korunabilir; ama büyüyemez, sevemez, değişemez, hissedemez, öğrenemez.’’der. Hepsi doğrudur. Buna diyecek bir lafımız olamaz. Ama zaten bunları biliyoruz. Bize bunların uygulamasını göster. Bize bilmediğimiz bir şey söyle diye avazınız çıktığı kadar bağırasınız gelir.



 Mobbing yani zorbalık dediğimiz durumla beyaz yakalı iseniz karşılaşma olasılığınız çok yüksek. Bu konuda hemfikir olalım. Asıl önemli nokta karşılacağınız bu psikolojik şiddetler karşısında nasıl bir tutum sergilemeniz gerektiğidir. Genelde başarılı, azimli ve bazı yetkinliklere sahip kişilerin daha çok maruz kaldığı gözlemlenmiştir.Yatay ve dikey düzlemde yani hiyerarşide bu tutumlar uygulanabiliyor. Daha anlaşılır bir şekilde açıklamak gerekirse; bazen yöneticiniz, kimi zaman da çalışma arkadaşlarınız bu kötü muamelelerle sizi bezdirmeye çalışacaklardır. İstifaya sürüklemek en büyük arzuları olacaktır. Çalışanlar yani ben onlara 'koyun sürüleri' diyorum. Üçer, dörder kişilik gruplar halinde gezerler. Sevmediklerini aralarına almazlar. Arkasından dedikodularını yaparlar. Yanlarına gidince ise yüzüne gülerler. Genelde bu gruplaşan şahıslar yöneticinin etrafındadırlar. Bunlara hep kral ve soytarıları ya da kraliçe ve soytarıları derdim içimden. Yalakalığın dibine vururlar. Sigara molasında aşağıda yanına giderler. Öğle yemeğinde yanındadılar. İyi geçinelim de performans primlerinden nemalanalımın derdindedirler. İstediklerini de gerçekleştirirler. Kız peltektir, doğru düzgün telefon görüşmesi yapamaz. Tele satış ekibinde öyle pek bir satışı yoktur. Bir bakarsınız 95 puan almıştır. Siz Anadolu bölgesinden sorumlusunuzdur. Diğerleri İstanbuldur. Gelen Anadolu müşteri talebini sevdiği yalakalarından birine verir. İtiraz etmeye çalışırsınız. Karambole getirir. Lafı ağzınıza tıkar. İstediğime veriririm der. Yönetici dediğim kişiler genelde ‘’Supervisor’’ veya ‘’Takım Lideri’’ olurlar. Direktör veya Genel müdürler pek mobbing ile uğraşmaz. Çünkü arzu ettiği yere, mevkiye ulaşmışlardır zaten. Kimseyi yok etmek gibi bir dertleri olmaz. Varsa da sayılarının çok fazla olduklarına inanmıyorum. Öncelikle çalıştığınız ekipte size karşı farklı muamele yapıldığını, dışladıklarını, yalnız bıraktıklarını, küçük düşürdüklerini, iğneleyici sözler laflara maruz kalıyorsanız şunu bilmelisiniz ki esas amaçları sizi kendinizden şüphe ettirmeye çalıştıklarıdır. Ya acaba bende mi bir tuhaflık var? Bir şeyleri ben mi yanlış yapıyorum vs.. Suçlu hissettirmek ana amaçlarından biridir.


Yapılan bazı araştırmalarda kadın-erkek çalışan oranının eşit olduğu şirketlerde fiziksel taciz oranının daha az olduğu sonucuna ulaşılmış. Erkek yoğun şirketlerde fiziksel taciz daha fazlayken, kadın sayısının fazla olduğu yerlerde psikolojik tacizin daha sıklıkla görüldüğü sonucuna ulaşılmış. Çünkü daha çocukluk dönemlerinde yetiştirilirken erkeklerin rekabet ederken kavga, dövüş ile çözmeye gitmesi empoze edilirken kadınlar ise daha çok manipülasyonu veya dedikodu, iftira vs.. yollarını tercih etmiştir. Zorbalıkların olduğu işletmelerin kurum kültüründen yoksun olduğunu, aynı devlet dairesi zihniyetiyle statükocu anlayışı kendilerine ilke edinmişlerdir. Bu yerlerde eski çalışanlara gereğinden fazla kıymet verilir. Onlar da kendilerini bulunmaz Hint kumaşı misali bensiz burası bir hiç edasıyla ortalıkta hiçbir iş yapmadan salınır. Psikolojik zorbalıklara maruz kaldığınızda biliniz ki sizin yalnız kalıp, duygusal çöküntüye uğrayıp pes ettirmeye çalışıyorlar. Diğer amaçları itibarsızlaştırmak olacaktır. Nasıl mı? Arkanızdan asılsız konuşup, çeşitli söylentiler çıkarırlar. Başkalarıyla konuşmanız, sosyalleşmeniz kısıtlanır. Sanki orada değilmişsiniz gibi yaparlar. Bazen çok sessiz kaldığınızda da direkt hedef olabilirsiniz. Tavsiyem: özellikle çalışma arkadaşınız baktınız ki polemik oluşturmaya çalışıyor. Ağız dalaşı başlayacak gibi hemen orayı terkedin. Tuvalete gidin. Aşağı mola diye çıkın. Fakat kesinlikle ağız münakaşası vss girmeyin. Amaçları kavga çıkarmak ve her söylediğiniz kelimeleri cımbızla çekip şikayet etmek de koz olarak kullanmak olacaktır. Maillerle tuzağa düşürmeye çalışabilirler. Yazılı olarak bir polemik olur mu diye sakın maillere cevap verirken belirli kalıpların dışına çıkmayın ve kurduğunuz cümlelere çok dikkat edin. Bir yere yeni başladıysanız. Oradaki kendini akıllı zanneden yarım akıllılar. Ben bunlara Adana dilinden şöyle diyorum: ‘’Bakmaz mıçının samsağına, çıkar dağın yökseeine’’ Yemeğe çıkarsınız. Ağzınızdan başka çalışanlar hakkında ne düşündüğünüzü vs.. sorarak laf almaya çalışır. Ola ki ağzından olumsuz bir yorum yorum çıktı. Vay haline vay ki ne vay!



 Böyle kötü yönetilen yerlerde roller net olarak tanımlanmaz, karlılığa odaklıdırlar, çıkar ve menfaat ilişkileri her şeyden önemlidir. Birçoğu kadındır bunların. Dedikoduyla beslenirler. İçlerinden biri direktörün arada masasına gider fıs fıs bişeyler anlatır. O masasına giden kız ofisin ispiyonudur. Benim patroniçelerimden birinin vardı böyle bir ispiyonu. Çirkef ve eski çalışandır bu ispiyon. Hatta bir keresinde pek saygıdeğer patroniçem bana serviste ağzına geleni söyleyen bir çalışana karşı kendimi savunduğum için ‘’sen kendini onunla bir mi tutuyorsun gibi’’ zavallıca bir yanıt vermişti. O an bir yönetici makamındaki bir kişinin nasıl böyle bir mantıksallıktan uzak bir görüşe sahip olabilir diye düşünmüştüm. Değil herhangi bir eski çalışan hiçbir genel müdür de hakaret içerikli hitaplarda bulunamaz. Ne demek sen kendini onunla bir mi tutuyorsun? Yani yeniysen eski çalışan sana hakaret ederse cevap vermeye hakkın yok. Sanki Padişahlıkla yönetiliyoruz. Bu yönetici koltuğuna bir şekilde erişmiş kişiler yani kendini yönetici zannedenler genelde çalışanlarına insiyatif kullandırmaz. Mentorluk yapmasına izin vermez. Başarısını ödüllendirmez. Sorunlarıyla ilgilenmez. Çalışanın kariyer planına zaman ayırmaz. Sözlü olarak övmez. Önemli görevlerde önderlik etmesi için başarılı kişiyi seçmez. Hatta bazıları vardır ki sizi diğer çalışanın yanında eleştirip, azarlarken o diğer çalışan zevkten kahkahalar atar ve hiç evladım ne gülüyorsun. Ben arkadaşını eleştiriyorum ve sen mutlu mu oluyorsun bu durumdan? Diye sormaz.


 Hayatımızda hep bir yerlerde bir şekilde psikolojik şiddete ya da mobbing denilen zorbalığa maruz kalabiliriz. Burada sizin sadece işinize kanalize olmanız ve muhakkak ki başarılı bir çalışan olmanızı öneriyorum. Performansı iyi bir kişiyi devirmeleri çok zordur bana güvenin. Zamanında kendi aralarında odada konuşmalarına şahit olduğum grupta ispiyoncuya bir şeyler anlatıyorlardı. Bu da benim için: ‘’Ona bir şey yapamayız. O kendini yöneticiye ispat etti. Performansını beğeniyorlar şeklinde yanıt vermişti.’’ Çalışma hayatım boyunca hiçbir gruba dahil olmadım. Herkese eşit mesafede yaklaşmaya çalıştım.


 Kendi kendinize yetmeyi öğrenmelisiniz. Başarılıları sadece yalnız bırakarak çökertmeye çalışırlar bunu unutmayın. Kötü davranarak. Yönetici konumuna gelmiş kişilerin en belirgin özellikleri: haklarını arayabilen kişilik yapısına sahip olmaları. Fakat bunu çok stratejik olarak gerçekleştirebilmeleridir. Yani öfkelerini çok iyi yönetebilmeleridir. Poker face misali seslerinde ve yüzlerinde oynama yoktur. Ay ne kadar hanım kadın dersiniz. Zarif, kibar. Halbuki kötü bir şey söylerken bile bunu duygularını kontrol ederek yaparlar. Politikanın kitabını siyasetçilerden sonra beyazyaka dünyasındaki patronlardan öğrenebilirsiniz. Bulunduğunuz yerden hiçbir şekilde kaçmayın. Başarılı, güçlü ve kendi kendine yetebildiğinizi gördüklerinde çaresiz kalacaklardır. Kaçmak, pes etmek hiçbir şekilde çözüm yolu değildir. Her yerde bu tip kişiler olacaktır. Hiçkimse benim moralimi bozabilecek kadar benden güçlü olamaz. Çok mu bunaldınız sevdiğiniz bir arkadaşınızı arayın ve telefonda görüşün. Onun sesini duymak size o kadar iyi gelecek ki… Unutmayın hayatta her şeyin bir çaresi muhakkak ki vardır. 

İşletmelerin başarılı çalışanlarını neden kaybettiğine ve yaşanmış mobbing vakalarıyla ilgili detaylı bilgilere ulaşabilmeniz için Canan Duman'ın aşağıdaki kitabını okumanızı tavsiye ediyorum. Hem yöneticiler hem de çalışanlar için faydalı olacağı kanısındayım.



6 Ocak 2019 Pazar

NE OKUSAM?


 Herkese Merhaba,

Son zamanlarda kitaplarını severek okuduğum geçn bir yazardan bahsetmek istiyorum. Şebnem Burcuoğlu'ndan. Kendisini birçok kişinin 'Kocan Kadar Konuş' filminden hatırlayacaktır. Zira ülkemizden kitaplardan önce televizyon ve içi boş diziler tercih ediliyor. Uzun satırları okumaktan sıkılıp daha kolayı olan video izlemeyi tercih etmek herkesin işine geliyor.

  

Burcuoğlu, Bilkent Üniversitesi mezunu imiş. Şu anda Milliyet Gazetesi'nde köşe yazarlığı yapıyor. Demirören Medya'ya Kurumsal İletişim direktörü olarak atanmıştır. Web sitesinden hakkında detaylı tüm bilgilere ulaşabilirsiniz.

http://www.sebnemburcuoglu.com/


Bütün kitaplarını okudum. Akıcı üslubu ve günlük hayatın ortaya çıkardığı ilginç karakter ve öykülerle dikkatimizi çekmeye devam ediyor.  Eminim ki  kitaplarını sıkılmadan bir solukta bitireceksiniz.




     


23 Aralık 2018 Pazar

KAHVE FALI


Fala inanma falsız kalma demişler. Lakin bazen fincanda öyle belirgin şekiller çıkabiliyor ki insan hayretler içerisinde kalabiliyor. Şu an olduğu gibi...😲