25 Mart 2019 Pazartesi

BAK BEYİM SANA İKİ ÇİFT LAFIM VAR...



Bugünkü yazımı her zaman olduğu gibi derdi, tasası bitmeyen beyaz yakalı sorunlarından en mühimi olan  'işsizlik' konusunu ele alacağım. Özellikle iş hayatına yeni başlayacak olan kişiler için belki faydalı olur. Benim dönemimde yani on-on iki sene evvel okurken çalışmak yaygın değildi. Daha doğrusu varsa da bu kadar önemli olacağını idrak edememiştik. Üniversitede sınıf arkadaşlarımın bir çoğu benim gibi sadece derse girer, notlarını alır ve sınavlarına girerdi. İletişim fakültesi öğrencileri olarak staj zorunluluğumuz yoktu. Fakat ben ve bazı arkadaşlarım stajımızı yapmıştık. İyi ki de yapmışız. Biz saftirik saftirik hayatın sadece dersten ve teoriden oluşabileceğine kafa yorarken aramızda akıllı olanlarımız hem çalışıyor hem de okula geliyordu. Gerçi devamsızlıkları belki not ortalamalarını etkiliyorduysa da bizden daha akıllıca hareket ettikleri su götürmez bir gerçek. Bak azizim: Zeki olmak ile akıllı olmak aynı şey değil. İş hayatına başlıyorsan her ikisine de sahip olmak zorundasın. Çalışan sınıf arkadaşlarımdan daha yüksek not alıp burs kazanıp kendimi zeki olarak nitelendirirken akıllı olmayı başaramamıştım. Ben ve benim gibi çalışmamış olan tüm arkadaşlarım da tabi... Akıllı olmak biraz kurnazlık, biraz strateji ve biraz da cesaret gerektirir.Yani başarılı olup, yükselerek kariyerinde ilerlemek isteyen beyaz yakalı da bulunması gereken vasıf. Tabi torpilsiz kendi tırnaklarınla yükselmek istiyorsan? Benim durumum biraz da aldığım bursu kaybetmemek idi. Notlarımı devamsızlıktan düşürürsem bursumu kaybedebilirdim. Bu banahe mi? yapmak isteyen yine yapardı diyeceksiniz. Bir hafta grip olduğum için okula gidemedim diye 80 lik sınav kağıdım: karşılığı BA dır CB vermişti çok saygıdeğer hocam. Tez savunmamı yaparken de benim adımı niye teşekkür ettiklerinin arasına yazmadın diye çemkirmişti? (bendeki de ne kinmiş 😆 ) Esas konumuza tekrar 'u' dönüşü yaparak; tüm bu çalışan arkadaşlarım mezun olur olmaz iş budular. Şu an da birçoğu çok iyi konumda. Yani artık okuyanların çalışmama gibi bir lüksü yok. 


Çevrenizde torpiliniz varsa ve iyi mevkilere gelmişlerse iş bulmada  zorlanmayabilirsiniz tabi. Akrabalarınıza pek güvenmeyin derim. İşin özü: kan bağınızın olduğu hiç kimseden umutla size yardım edeceklerini beklemeyin. Bu kötü haberi vermek istemem ama hiçbiri size yardım etmeyecek. Müdür de olasalar CEO da olsalar güvenmeyin derim. Çok yakın arkadaşlarınıza da güvenmeyin. Samimiyetinizin olduğu hiç bir canlıdan bir şey, bir yardımın uzanacağına inanmayın. Çünkü o eller hiçbir zaman uzanmayacak. Kendi kayığınızı kendinizin çekmesi gerektiğini acı gerçeklerle yüzleşerek öğreneceksiniz. Gamlı baykuş gibi sürekli negatif yorumlar yapsam da gözlemlediklerim hep bu olmuştur. İstisnalar kaideyi bozmaz tabi... Neden en yakınlarımız hele en yakınlarımız bunu yapar ki dediğinizi işitir gibiyim. Biraz kıskançlık, biraz ego, biraz da aman canımm sendecilik. Yani boşvermişlik sendromu. Filmlerde de katil hep en yakınlardan biri çıkar. Akrabalarımdan biri: Özleyiş (iş bulma sitelerinin birini söyleyerek) oraya gir X firmasının ilanı var oraya başvur demişti. Ona göre bu yardım idi. Benim yardım etme anlayışım ise; müdür olmadığım halde çalıştığım işyerinde boşluk oluştuğunda arkadaşımın özgeçmişini bizzat ellerimle yöneticimize veya insan kaynakları direktörümüze vermek olmuştur. Bu arada akabinde kendi ablasını müşterilerinden birinin şirketine/oteline soktuğunu duymuştum. 😊 Takside bize misafirliğe gelirken bana ''ben müdürüm'' yol ücretini tabii ki ben öderim demesini biliyorsun ama zalımın gızı. Müdür olduğunu her fırsatta suratımıza vuruyorsun.


Bence ilk işin iyi yazılmış bir özgeçmiş hazırlamak olsun. İyi derken düzgün bir Türkçe, arkası beyaz fonlu, resmi giyimli bir fotoğrafın ve word dosyasında muntazam hazırlanmış olması... Bu şimdi öneri mi yarım akıllı? dediğini duyuyorum. Ezme beni. Yıl olmuş 2019 instagram fotoğrafını koyup, özgeçmiş gönderenler var. Ya da farklı olmak adına hikaye anlatır gibi yaptıklarını yazanlar... Aramızda kalsın Linkedin'de ayakta firmasının logosunun önünde, ellerini çapraz kavuşturmuş, takım elbiseli fotoğraflara gıcık oluyorum. O eller illa çapraz kavuşturulacak. Sanki hepsi çok mühim işler yapıyorlar. Sanki dünyanın en yüksek IQ suna sadece onlar sahip ve biz ezikler bunu anlayamıyoruz. Satış müdürü olup Elon Musk edasıyla etrafta caka satarlar. Sahaya geçmiştir. Hoop hemen ünvanı ''Kurumsal Satış Yöneticisi'' olur haspamın. Yanına gidip bağırasın gelir. Sen Saha Satış Sorumlususun. Bu neyin havası? Sahada satış yapanların hepsi ne hikmetse yöneticidir. Tele Pazarlamacılara da 'Tele Satış Yönetici'leri densin. Hiç rastlamadım nedense. İçlerinde hem karakteriyle hem başarısıyla beğendiğim arkadaşlarım var. Ama sayısı 15 kişilik ekipte bir veya ikiyi geçmez. Saha Satış Yöneticisi olarak kasılıyorsun ya senin bu vasfı hak etmediğini, taşıyamadığını ve başarılı olmadığını anlıyoruz hiiç merak etme. Neyse fazla gömdüm farkındayım. Lakin bu kavram kargaşalarını düzeltmek de lazım. Siz ünvanınızı öyle yaptınız diye enayi değiliz ki yiyelim. Değil mi ama?


(Meşhur eller çapraz kavuşturulmuş beyazyakalı pozu)
(Eller kavuşturulmuş, ayaklar çapraz savunma ve tedirginlik imajı veriyor. Benden söylemesi)

Adam Boğaziçini bitirdi ve sadece stajı var diye hemen yeni girdiği iş yerinde ''Brand Manager'' yani ''Ürün Yöneticisi'' olur. Güzelim şimdi okuduğun okul da gittiğin Amerika'da kurtarmıyor. Şimdi Amerika ve Londra'ya gitmeyeni dövüyorlar. Üniversite bitirmeyeni de kezzaplıyorlar. İtiraf edeyim: Kendisini hiç sevmesem de bir iş arkadaşım vardı. Kız benden baya yaşça küçük ve lise mezunu. Yanında da Boğaziçi mezunu başka bir arkadaş var. Kendisinden haz etmesem de dürüst olmalıyım. Çalışkanlığı ve kabiliyetiyle Boğaziçili'ye açık ara fark atıyordu. Hem işi daha kolay kavrıyor. Hem işini sahipleniyor ve takip ediyor. Hem de çok kurnaz. Kendisini ifade edişi de yine otuz tane Boğaziçili'yi cebinden çıkarır düzeydeydi. İyi okullara girin. Avantajları elbette var. Olacak da. Lakin çok güvenmeyin. Çünkü ben yönetici olduğumda bitirdiği yere bakmayacağıma eminim.

(Fotoğraf: Hürriyet.com.tr) Marmara Üniv Pilav günü)

Yeni mezun iş arayan arkadaşım: Üniversitenin pilav günlerine muhakkak git. Ben gitmezdim. Şimdi kafamı duvarlara vurup dağıtasım geliyor. Oralarda iş hayatına atılmış birçok senden yaşça büyük kişilere ya da çok samimi olmadığın ama sima olarak tanıdığın kişilere rastlayacaksın. Hatta bazılarıyla yeni tanışacaksın. Onlara iş aradığından bahsedip iletişim bilgilerini ver. Çekinme. Doğum günü partilerine davet ediliyorsan muhakkak git. Orada tanıştıklarına arayışından bahset ve yine bilgilerini paylaş. Sosyal medya da Facebook vs.. işsiz olduğunu yaz. Dönüş olacaktır. Hatta dönenlere dikkat et. Genelde çok samimi olmadığın arkadaşlarının arasından gelecektir. Çok samimi olmadığın kişilerin sana karşı kıskançlığı, ön yargısı vss olmadığı için yardım edecektir. Linkedin'i de iyi kullan. Saçma sapan içerikler paylaşmak yerine kendini tanıtabileceğin yayınlar paylaş. Ben yazı yazmayı, araştırmayı sevdiğim için bu tarzda paylaşımlar yapardım. Genelde konusu 'iş yaşamı, beyazyaka' olmasına dikkat ederek. Bir laf vardır: İnsanları tanımak istiyorsan duvarına astıklarına, dinlediği müziklere, okuduğu kitaplara bak demişler. Buna emin olabilirsin. Gerçekten bu platformlardan birçok teklif gelmiştir. Önemli nokta kendini oralarda nasıl yansıtabildiğindir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.