Lise ve Üniversite yıllarında iken şu lafları birçoğumuz işitmişizdir: ‘’Sen okulu bir bitir, asıl gerçek hayatı o zaman göreceksin.’’ Evet. Ezeli rekabetin, hırsın, öfkenin, bastırılamayan ve denetlenemeyen kıskançlığın, haksızlıkların en çetinini iş hayatında görüyor insan. Ama şu da unutulmasın ki okul hayatı da bunun sinyallerinin verildiği ilk yerlerdir. Öğrencilik yıllarımda birçok sınıf arkadaşımın güzel sunum yapmam ve iyi puan almam nedeniyle tahtaya hep en son çıkmam için ellerinden geleni yaparlardı. Bazen de içlerindeki kıskançlığı ‘’Aaa inekler geliyor’’ diyerek ben ve benim gibi başarılı arkadaşlarımı ötekileştirmeye çalışırlardı. ‘’Bunların topunu imha edeceksin’’ diyenini bile duydum. Çan eğrisi gereği çıtayı yükseltiyormuşuz. Bu yüzden onlar düşük puan almak zorunda kalıyorlarmış. Tüm bu örnekler okul hayatından iş hayatına geçen beyaz yakalı için sadece birer provaydı. Asıl mobbing denilen nam-ı değer zorbalıkların kat be katını yaşayacağından habersizdi.
İnsan çalıştığı yerde
karşılaştığı tüm olumsuz durumlar karşısında kendini yapayalnız ve çaresiz
hisseder. Sanki koskoca şehirde binlerce çalışanın içinde sadece kendisi bu
durumlarla karşılaşıyordur. Sevgilimiz terk eder, evlisinizdir eşiniz aldatır. Ya da herhangi
bir sağlık sorunu yaşarsınız ve bu durumu yeryüzünde sadece siz yaşıyor gibi
hissedersiniz. Öyle savunmasız, güçsüz, yapayalnız… Halbuki sizinle beraber tüm
bu acıları paylaşan bir sürü insan var. Hani insan, insanın zehrini alır diye
bir söz vardır. Hissettiklerinizi paylaştıkça sizin yolunuzdan geçmiş olan çoğu
insanın varlığını fark edersiniz. Kişisel gelişim kitaplarını sevmem. Çünkü
hemen hemen hepsi hiçbir çözüm üretmez. Sorunlarınız karşısında ne yapmanız gerektiğini
bilmemeniz nedeniyle bu kitaplara sığınırsınız. Çözüm arar, arar son sayfaya kadar
okur fakat genel geçer sözlerden başka bir şeye rastlayamazsınız. Kişi kendini
kapana kısılmış gibi hisseder. Bu kitaplar: ‘’İçindeki gücü hisset’’ ‘’Sen
Özelsin’’ “Hiç risk almayan kişi, belki acı ve
üzüntülerden korunabilir; ama büyüyemez, sevemez, değişemez, hissedemez,
öğrenemez.’’der. Hepsi doğrudur. Buna diyecek bir lafımız olamaz. Ama zaten bunları
biliyoruz. Bize bunların uygulamasını göster. Bize bilmediğimiz bir şey söyle
diye avazınız çıktığı kadar bağırasınız gelir.
Mobbing yani zorbalık dediğimiz durumla beyaz yakalı
iseniz karşılaşma olasılığınız çok yüksek. Bu konuda hemfikir olalım. Asıl
önemli nokta karşılacağınız bu psikolojik şiddetler karşısında nasıl bir tutum
sergilemeniz gerektiğidir. Genelde başarılı, azimli ve bazı yetkinliklere sahip
kişilerin daha çok maruz kaldığı gözlemlenmiştir.Yatay ve dikey düzlemde yani hiyerarşide bu tutumlar
uygulanabiliyor. Daha anlaşılır bir şekilde açıklamak gerekirse; bazen
yöneticiniz, kimi zaman da çalışma arkadaşlarınız bu kötü muamelelerle sizi
bezdirmeye çalışacaklardır. İstifaya sürüklemek en büyük arzuları olacaktır. Çalışanlar
yani ben onlara 'koyun sürüleri' diyorum. Üçer, dörder kişilik gruplar halinde
gezerler. Sevmediklerini aralarına almazlar. Arkasından dedikodularını
yaparlar. Yanlarına gidince ise yüzüne gülerler. Genelde bu gruplaşan şahıslar
yöneticinin etrafındadırlar. Bunlara hep kral ve soytarıları ya da kraliçe
ve soytarıları derdim içimden. Yalakalığın dibine vururlar. Sigara molasında
aşağıda yanına giderler. Öğle yemeğinde yanındadılar. İyi geçinelim de
performans primlerinden nemalanalımın derdindedirler. İstediklerini de
gerçekleştirirler. Kız peltektir, doğru düzgün telefon görüşmesi yapamaz. Tele
satış ekibinde öyle pek bir satışı yoktur. Bir bakarsınız 95 puan almıştır. Siz
Anadolu bölgesinden sorumlusunuzdur. Diğerleri İstanbuldur. Gelen Anadolu
müşteri talebini sevdiği yalakalarından birine verir. İtiraz etmeye
çalışırsınız. Karambole getirir. Lafı ağzınıza tıkar. İstediğime veriririm der.
Yönetici dediğim kişiler genelde ‘’Supervisor’’ veya ‘’Takım Lideri’’ olurlar. Direktör
veya Genel müdürler pek mobbing ile uğraşmaz. Çünkü arzu ettiği yere, mevkiye
ulaşmışlardır zaten. Kimseyi yok etmek gibi bir dertleri olmaz. Varsa da sayılarının
çok fazla olduklarına inanmıyorum. Öncelikle çalıştığınız ekipte size karşı
farklı muamele yapıldığını, dışladıklarını, yalnız bıraktıklarını, küçük
düşürdüklerini, iğneleyici sözler laflara maruz kalıyorsanız şunu bilmelisiniz
ki esas amaçları sizi kendinizden şüphe ettirmeye çalıştıklarıdır. Ya acaba
bende mi bir tuhaflık var? Bir şeyleri ben mi yanlış yapıyorum vs.. Suçlu
hissettirmek ana amaçlarından biridir.
Yapılan bazı araştırmalarda kadın-erkek çalışan oranının eşit
olduğu şirketlerde fiziksel taciz oranının daha az olduğu sonucuna ulaşılmış.
Erkek yoğun şirketlerde fiziksel taciz daha fazlayken, kadın sayısının fazla
olduğu yerlerde psikolojik tacizin daha sıklıkla görüldüğü sonucuna ulaşılmış.
Çünkü daha çocukluk dönemlerinde yetiştirilirken erkeklerin rekabet ederken
kavga, dövüş ile çözmeye gitmesi empoze edilirken kadınlar ise daha çok manipülasyonu
veya dedikodu, iftira vs.. yollarını tercih etmiştir. Zorbalıkların olduğu
işletmelerin kurum kültüründen yoksun olduğunu, aynı devlet dairesi
zihniyetiyle statükocu anlayışı kendilerine ilke edinmişlerdir. Bu yerlerde
eski çalışanlara gereğinden fazla kıymet verilir. Onlar da kendilerini bulunmaz
Hint kumaşı misali bensiz burası bir hiç edasıyla ortalıkta hiçbir iş yapmadan
salınır. Psikolojik zorbalıklara maruz kaldığınızda biliniz ki sizin yalnız
kalıp, duygusal çöküntüye uğrayıp pes ettirmeye çalışıyorlar. Diğer amaçları
itibarsızlaştırmak olacaktır. Nasıl mı? Arkanızdan asılsız konuşup, çeşitli
söylentiler çıkarırlar. Başkalarıyla konuşmanız, sosyalleşmeniz kısıtlanır.
Sanki orada değilmişsiniz gibi yaparlar. Bazen çok sessiz kaldığınızda da
direkt hedef olabilirsiniz. Tavsiyem: özellikle çalışma arkadaşınız baktınız ki
polemik oluşturmaya çalışıyor. Ağız dalaşı başlayacak gibi hemen orayı
terkedin. Tuvalete gidin. Aşağı mola diye çıkın. Fakat kesinlikle ağız
münakaşası vss girmeyin. Amaçları kavga çıkarmak ve her söylediğiniz kelimeleri
cımbızla çekip şikayet etmek de koz olarak kullanmak olacaktır. Maillerle
tuzağa düşürmeye çalışabilirler. Yazılı olarak bir polemik olur mu diye sakın
maillere cevap verirken belirli kalıpların dışına çıkmayın ve kurduğunuz
cümlelere çok dikkat edin. Bir yere yeni başladıysanız. Oradaki kendini akıllı
zanneden yarım akıllılar. Ben bunlara Adana dilinden şöyle diyorum: ‘’Bakmaz
mıçının samsağına, çıkar dağın yökseeine’’ Yemeğe çıkarsınız. Ağzınızdan başka
çalışanlar hakkında ne düşündüğünüzü vs.. sorarak laf almaya çalışır. Ola ki
ağzından olumsuz bir yorum yorum çıktı. Vay haline vay ki ne vay!
Böyle kötü yönetilen
yerlerde roller net olarak tanımlanmaz, karlılığa odaklıdırlar, çıkar ve
menfaat ilişkileri her şeyden önemlidir. Birçoğu kadındır bunların. Dedikoduyla
beslenirler. İçlerinden biri direktörün arada masasına gider fıs fıs bişeyler
anlatır. O masasına giden kız ofisin ispiyonudur. Benim patroniçelerimden
birinin vardı böyle bir ispiyonu. Çirkef ve eski çalışandır bu ispiyon. Hatta
bir keresinde pek saygıdeğer patroniçem bana serviste ağzına geleni söyleyen
bir çalışana karşı kendimi savunduğum için ‘’sen kendini onunla bir mi
tutuyorsun gibi’’ zavallıca bir yanıt vermişti. O an bir yönetici makamındaki
bir kişinin nasıl böyle bir mantıksallıktan uzak bir görüşe sahip olabilir diye
düşünmüştüm. Değil herhangi bir eski çalışan hiçbir genel müdür de hakaret
içerikli hitaplarda bulunamaz. Ne demek sen kendini onunla bir mi tutuyorsun? Yani
yeniysen eski çalışan sana hakaret ederse cevap vermeye hakkın yok. Sanki Padişahlıkla
yönetiliyoruz. Bu yönetici koltuğuna bir şekilde erişmiş kişiler yani kendini
yönetici zannedenler genelde çalışanlarına insiyatif kullandırmaz. Mentorluk
yapmasına izin vermez. Başarısını ödüllendirmez. Sorunlarıyla ilgilenmez.
Çalışanın kariyer planına zaman ayırmaz. Sözlü olarak övmez. Önemli görevlerde
önderlik etmesi için başarılı kişiyi seçmez. Hatta bazıları vardır ki sizi
diğer çalışanın yanında eleştirip, azarlarken o diğer çalışan zevkten
kahkahalar atar ve hiç evladım ne gülüyorsun. Ben arkadaşını eleştiriyorum ve
sen mutlu mu oluyorsun bu durumdan? Diye sormaz.
Hayatımızda hep bir
yerlerde bir şekilde psikolojik şiddete ya da mobbing denilen zorbalığa maruz
kalabiliriz. Burada sizin sadece işinize kanalize olmanız ve muhakkak ki
başarılı bir çalışan olmanızı öneriyorum. Performansı iyi bir kişiyi
devirmeleri çok zordur bana güvenin. Zamanında kendi aralarında odada konuşmalarına
şahit olduğum grupta ispiyoncuya bir şeyler anlatıyorlardı. Bu da benim için: ‘’Ona
bir şey yapamayız. O kendini yöneticiye ispat etti. Performansını beğeniyorlar
şeklinde yanıt vermişti.’’ Çalışma hayatım boyunca hiçbir gruba dahil olmadım.
Herkese eşit mesafede yaklaşmaya çalıştım.
Kendi kendinize
yetmeyi öğrenmelisiniz. Başarılıları sadece yalnız bırakarak çökertmeye
çalışırlar bunu unutmayın. Kötü davranarak. Yönetici konumuna gelmiş kişilerin
en belirgin özellikleri: haklarını arayabilen kişilik yapısına sahip olmaları.
Fakat bunu çok stratejik olarak gerçekleştirebilmeleridir. Yani öfkelerini çok
iyi yönetebilmeleridir. Poker face misali seslerinde ve yüzlerinde oynama
yoktur. Ay ne kadar hanım kadın dersiniz. Zarif, kibar. Halbuki kötü bir şey
söylerken bile bunu duygularını kontrol ederek yaparlar. Politikanın kitabını
siyasetçilerden sonra beyazyaka dünyasındaki patronlardan öğrenebilirsiniz. Bulunduğunuz
yerden hiçbir şekilde kaçmayın. Başarılı, güçlü ve kendi kendine
yetebildiğinizi gördüklerinde çaresiz kalacaklardır. Kaçmak, pes etmek hiçbir
şekilde çözüm yolu değildir. Her yerde bu tip kişiler olacaktır. Hiçkimse benim
moralimi bozabilecek kadar benden güçlü olamaz. Çok mu bunaldınız sevdiğiniz
bir arkadaşınızı arayın ve telefonda görüşün. Onun sesini duymak size o kadar
iyi gelecek ki… Unutmayın hayatta her şeyin bir çaresi muhakkak ki vardır.